Arda Berk, Klavye2002 için yazdı…
Yarın 14 Mayıs. Tıpkı 1950’de olduğu gibi, Türkiye yine sandığa uzun süren bir iktidarın yorgunluğuyla gidecek. 4 liderden biri, Muharrem İnce çekilmiş olsa da, aslında başından beri 2 seçenekli bir seçim bu. 2 seçenekten biri Erdoğan, biri de Kılıçdaroğlu değil. Onların isminde simgeselleşen, temsil ettikleri zihniyet ve siyaset tarzı oylanacak asıl itibariyle yarın.
Benim gibi muhafazakar-dindar mahallede büyümüş, yetişmiş birçok insan için CHP’ye oy vermenin ya da CHP’nin kazandığını görmenin ne kadar zor bir şey olduğunu çok iyi biliyorum. Bunun vicdanen ne kadar zor bir sorumluluk olduğunun da farkındayım.
Bu durumun tarihsel olarak çok haklı sebepleri de yok değil. Geçmişe baktığımızda ağzı birçok kez yanmış olan insanlara, ‘yoğurdu üflemeden ye’ demeye kimsenin hakkı yok elbette. Ama, ‘yoğurdu üfleyerek yemek’ de mümkün.
Geçmişte CHP’ye hiç oy vermemiş olan insanların, seçimleri CHP’nin kazanması halinde ortaya çıkabilecek bazı durumlardan endişe etmeleri de gayet anlaşılır bir durum; örneğin Suriyeli mülteciler, imam hatip liseleri, dindarların yaşam tarzları…
Ben, yukarıdaki endişelerin bir kısmını tarihsel birikimden de yola çıkarak haklı bulan bir genç olarak hiçbir arkadaşıma ya da okuyucumuza garanti veremem, bu vebali üzerime alamam. Fakat vebal tek taraflı bir şey değil. Yani Kılıçdaroğlu’na oy verdiği zaman vebal altında kaldığını düşünecekse bir kişi, Erdoğan’a verdiği/vereceği oylardan dolayı kaç vebal altında kalacağını da iyi düşünmeli.
Az önce de dediğim gibi, bu aslında bir Erdoğan-Kılıçdaroğlu, AK Parti-CHP seçimi değil. Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye’deki belki de en zor şeyi yaparak, CHP’yi değiştirip dönüştürerek muhafazakar, dindarlara elini uzattı. Kendi tabanından gelebilecek her türlü eleştiri ve suçlamaya, partisinin içinde bölünmeler oluşmasına ve bu bölünme sonucunda ortaya çıkan yeni parti sebebiyle (İnce) seçimi kaybetme ihtimaline rağmen bu adımından geri adım atmadı.
CHP’de Kemalizm ile özdeşleşen, muhafazakar-dindarlara karşı alerjisi olan isimleri tek tek partiden uzaklaştırdı. Mimarı olduğu Altılı Masa’da, ceberrut devletin savunucularının DEVA, Gelecek ve Saadet gibi partileri ‘küçük partiler’ diyerek dışlamaya çalışmasına karşı kendisini ortaya koyarak mücadele etti, onların arkasında durdu. Yeri geldi, onlara kendi listelerinden aday kontenjanları açtı. Başörtülü kadınlarla helalleşti, CHP listelerinden başörtülü adaylar gösterdi. Kürtlerle helalleşti, Demirtaş’a ve HDP’ye el uzattı. Sonuçta, büyük bir uzlaşının mimarı oldu.
Bu esnada ise Recep Tayyip Erdoğan; Doğu Perinçek gibi, Önder Aksakal gibi, Devlet Bahçeli gibi ceberrut ideolojinin temsilcileriyle helalleşti, onların elini sıktı ve ülkede onların söz sahibi olmasını sağladı.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimi kazanması halinde neler olacağına dair büyük iddialarda bulunamam. O sürece kefil olup vebale de giremem. Çünkü bilmiyorum ne olacağını. Fakat Kılıçdaroğlu seçimi kaybederse ne olacağını biliyorum.
Kılıçdaroğlu seçimi kaybederse kazanan Erdoğan ya da muhafazakarlar ya da dindarlar olmayacak. Kazanan kavga siyaseti, ayrıştırıcı dil ve nefret politikası olacak.
Kılıçdaroğlu kaybederse kazanan devletin tüm imkanlarını kendi şahsi ve siyasi menfaatleri için seferber etmekten geri durmayanlar kazanacak.
Kılıçdaroğlu kaybederse, en başından beri masadan muhafazakar-dindar partileri atmaya çalışan İYİ Parti içerisindeki şahinler kazanacak. Kılıçdaroğlu kaybederse, en başından beri ‘Dindarlarla helalleşmeye ne gerek var, helalleşme değil hesaplaşma istiyoruz’ diyen muhalefet içindeki şahinler kazanacak.
Kılıçdaroğlu kaybederse, onun temsil ettiği ve başarıyla sürdürdüğü kapsayıcı, birleştirici, bütünleştirici siyaset dili ve zihniyeti kaybedecek.
Kılıçdaroğlu kaybederse, Türkiye’de barış içerisinde bir iktidar değişimine dair tüm umutlar da kaybedecek.
Kılıçdaroğlu kaybederse, Erdoğan’ın kazanmak için her yol mübah anlayışıyla geliştirdiği siyaseti kazanacak.
Kılıçdaroğlu kaybederse, 1990’ların karanlığını temsil eden, Erdoğan’ın yeni ortakları kazanacak. Kılıçdaroğlu kaybederse, ittifaka aldığı ve cumhurbaşkanı yardımcısı yapacağını açıkladığı Ahmet Davutoğlu kaybedecek; onu haksız ve adi bir şekilde görevden uzaklaştıran Pelikan kazanacak.
Kılıçdaroğlu kaybederse, birlikte video çektiği ve ekonomiyi emanet edeceğini söylediği Türkiye ekonomisinin en iyi yıllarının mimarı Ali Babacan kaybedecek; Türkiye ekonomisini bu hale getiren Yiğit Bulutlar, Cemil Ertemler, Nureddin Nebatiler, Berat Albayraklar kazanacak.
Sahi; Kılıçdaroğlu’na oy vermenin vebal olduğunu düşünüp Erdoğan’a oy verecek olan dindar-muhafazakarlar, Erdoğan’ın kazanması halinde üzerlerinde hiçbir vebal hissetmeyecek mi?